25 Kasım 2012 Pazar

Işıltı mı? işte bu!



     Yazacak çok fikir varken yazamamak durumları bu aralar! Öyle böyle şöyle  filan değil. Gerçekten imkansızlıklar içindeyim :D Bu sebeple fotoğraf bile yükleyemiyorum.
     Neyse oynamayı bilmeyen gelin konumuna düşürmeyeyim kendimi ve elimizdekiyle yetinmeyi bilerek dostumu tanıştırmak için yaptığım bu yazıyı yayınlayayım. Evet yine bir kişileştirme; MAC face and body fondoten. Yüzünüze sürdüğünüzde hem renk tonunu düzenliyor hem de ilginç, sağlıklı ve karizmatik bir parlaklık veriyor. Ben pudrayla sabitlemiyorum üstelik karma ciltli ve  özellikle gün içinde yağ emici kağıt kullanmadığımda  t bölgesi disko topu olarak  yaşayan biri olarak. Pudrayla sabitleyince o çok methettiğim parlaklık maalesef olmuyor. Zaten çantasında cüzdanı olmasa bile yağ emici kağıtları her daim paket paket olan biri olduğum için gün içindeki parlamaları onunla hallediyorum. Hatta başka bir gönderinin konusu yağ emici kağıtlar olmalı!
MAC fondotenlerden face and body dışında MAC studio fix de kullanmış biri olarak diyorum ki kapatıcılık değil, ışıltılı bir cilt istiyorsanız aman diyeyim koşun face and body le arkadaşlığınıza başlayın.
Benim yaşadığım şehirde MAC yok ve benim gibi olan arkadaşlar üzülmeyin. MAC telefonla sipariş alıyor. Mac in kendi internet sitesinde detaylara ulaşabilirsiniz. 
Bu arada 120 ml lik ürün 84 liraydı. Fiyat kalite açısından 10 üzerinden 1955 verebilirim.

22 Eylül 2012 Cumartesi

"Seha"mam


 Evet ben yaptım. Evet tek tek uğraştım. Evet beni her görenin  "başka işin mi yok" sorusuna sabırla cevap verdim. Evet başka işim yoktu.

 Teyzesi ve teyze çocukları hayatındaki en önemli kişilerden olanlardanım ben de.İşte tam da bu sebepten yıllar sonra sevgili, küçücük, kıymetli yiğenim ne kadar değerli olduğunu anlasın istedim. Artık bebek şekeri, nikah şekeri çılgınlık boyutunda. Her gün yeni bir şeyler çıkıyor. Akşamdan sabaha yeni modeller çıkıyor. Ama el emeği göz nuru olması benim için önemli...
 1 buçuk kilo badem şekerini, şeker hamuruyla minik minik süslemek çok da kolay bir iş değil aslına bakarsanız. Eminönü' ndeki Mabel' den aldığım badem şekerlerini, pastacılardan aldığım hazır şeker hamurunu kalıpta zar zor şekillendirerek tek tek hazırladım. Evet ben de kendi şeker hamurunu hazırlayamayanlardanım! Neyse konumuz bu değil.
  Bu gönderideki konumuz, dünyanın en değerli varlığı Seha Bey!

28 Ağustos 2012 Salı

hani iç güzellik dışa yansırdı?

    Her şeyin en doğalını kullanmayı sevenlerdenim. Ayrıca "less is more" yani az çoktur. Makyajın, ilacın, kremin. Hayatın her alanında sabrederek, doğal süreci etkilememek için bazen hiç bir şey yapmam. "yazar burda kendi tembelliğini dikkate almıyor."

    Bugün sizler paylaşmak istediğim şey işte doğallığın merkezi. Özellikle mutfakta malzeme kalitesi yaptığımız bir ürünün en etkin faktörü. İşte bu sebepten karşınızda vanilya çubuğu. Hani iç güzellik dışa yansırdı? Parfümlerin, tatlıların, kremlerin, sabunların vazgeçilmez kokusu vanilyanın aslında bu kadar çirkin birşey olduğunu hiç düşünmemiştim. İlk gördüğümde düşündüğüm tek şey iç güzellik! Dış güzelliğin canı cehenneme.

    Uzun süredir vanilya aroması istediğim bütün ürünlerimde vanilya aroması yerine, dünyanın merkezine yolculuk yapıyor ve bir küçük operasyonla tatlılarımı vanilya taneciklerinin o güzen ellerine teslim ediyorum.
Peki nasıl yapıyorum? İşte bu kısım size özel hazırlandı.
 Görmüş olduğunuz siyah cisim bizim bahsi geçen doğal unsurumuz. Aktarlardan ve büyük marketlerden aldığımız siyah cisimimizin iki ucunu kesiyoruz. Daha sonra ortasından bıcağı bastırarak yarıyoruz. Ama burda dikkat gerektiren önemli bir nokta; çubuğu delmeye çalışmıyoruz. Amacımız çubuğun tek tarafından yararak içindeki taneciklere ulaşabilmek.

 Bıçakla yardığımız vanilya çubuğunu parmaklarımızla iyice aralıyoruz. Ve evet istiridyemizi aralayıp inci tanelerimize kavuşuyoruz!

 Yarığı çubuk boyunca açıp bıçağın tersi ile sıyırarak taneciklere kavuşuyoruz. Aman dikkat bir kere değil bir kaç defa sıyırın ki vanilya taneciklerimiz israf olmasın.
  Vanilya çubuğu "çarşıdan aldım bir tane eve geldim bin tane" sorusu ve durumuyla tanınan narın tahtını sallayabilecek mi? Artık eski bilgilerden kurtulma vaktidir millet.
Yaptığınız ürünlerde siyah tanecikler görülecektir. Böyle bir şey istemezseniz çubuğu normal şeklinde de kullanabilirsiniz. Şunu da ekleyeyim; tanecikler en iyi aromayı yüksek sıcaklığa çıktığında verir. Eğer bembeyaz bir ürün yapıyorsanız tanecikleri kullanmasanız daha iyi. Ayrıca taneciklerini aldık kabuğuda kaldırıp atalım, ay zaten çok çirkindi, ben bunu evimde barındırmam! diye bir şey yok. Tatlı yaparken, sütü kaynatırken sütün  içine atabilir en sonunda süzebilirsiniz. Vanilya kokusunu seviyorsanız  kaynatıp koku da yapılabilir mi? İşte bu şuan da aklıma geldi. Evet! Olabilir! Niye daha önce aklıma gelmedi? Neyse hayatta geç diye bir şey yoktur. İlk fırsatta denemeli!   

31 Temmuz 2012 Salı

oh yaa! benim ablam çok zengin, alacak bana onu.


     Tanıştırmaktan mutluluk duyarım: Kiehl's. 1851 yılında New York' ta açılan bir eczane. Kozmetik, bitki, ilaç ve tıbbi bilimlerin karışımı!
    Markanın şubeleri, bildiğim kadarıyla İstanbul' da; Bağdat Caddesi' nde, Akmerkez' de ve Marmara Forum' da var. Bu arada çalışanlarının ilgili ve güler yüzlü olmaları marka değerinin ne kadar da önemli bir olgu olduğunu hatırlattı bana.
     Nemlendiricilerinin methini duymayan kalmamıştır zaten. Nemlendiriciyi kullandıktan sonra anladım ki ilk görüşte aşk vardır ve aşk her zaman insana duyulan bir his değildir.  
    Ayrıca, ben gözenek sıkılaştırma özelliği olan kil içerikli toniğini, renkli nemlendiricisini, saç bakım kremini aldım. Platonik ve kutsal aşkıma değer biçmek yakışmaz ama işin maddi yanı da gayet ideal. Bu öğrenmiş, bu taşımış, bu kullanmış, bu memnun kalmış peki kim ödemiş? Bonkör ve iyi kalpli ablalarından biri yanında olan küçük kardeş ne zaman elini cebine atar ki? Dikkat bu bir soru cümlesi değildir. Küçük kardeş cevabı biliyor!
     Renkli nemlendiricisi 75 ml 59 lira, saç bakım kremi 180 ml 73 lira, kil içerikli toniği 250 ml 49 lira ve oil free nemlendiricisi 75 ml 45 lira.
    

20 Temmuz 2012 Cuma

Ucuz dediler, geldik!

     Aranızda Elca Cosmetic' in adını duyanlar hatta ziyaret etme şerefine nail olanlar vardır. Ben daha yeni fırsat bulabildim ve geç kaldığımın farkına vardım! Arayana bulacak o kadar çok şey vardı ki!

     Ulaşımının bu kadar kolay ve çalışanlarının bu kadar güler yüzlü ve bu kadar düzenli bir yer olduğunu bilseydim çok daha önceden bağılımsı olurdum. Korkarım ve biraz da umarım yeni mekanım belli oldu.       Aslında beni heyecanlandıran kısmı ürünler değil. İşler Elca' da şöyle işliyor: Mac, bobbi brown, clinique, estea lauder gibi dünyalar güzeli markaların outleti! Yeni ürünlerin ne zaman, ne kadar, hangi markalardan  geleceği belli değil! İşte tam olarak beni heyecanlandıran kısmı bu. Her markanın her ürünü yok ama olanların fiyatları gayet makul. 
     Ben fotoğrafta gördüğünüz 3 mac ürününü aldım, başım göğe erdi!
     Gelelim yol tarifine; ben Zincirlikuyu' da metrobüsten indikten sonra Sarıyer' e giden dolmuşlara bindim. Maslak' a yaklaşınca yemyeşil, ışıl ışıl, upuzun, modern, şık ... Sun Plaza' yı görebiliyorsunuz. Sheraton Otel' in karşısında indim ve  sonra  tünelin sonunda görülerek yürünen nurlu ışığa doğru yürümüş gibi yeşil binaya doğru yürüdüm.   Mesai saatlerinde açık olması  ve sadece kredi kartının geçerli zor bir durum. Ama yolunuz düşerde saatte uygunsa bir bakın derim.

29 Haziran 2012 Cuma

Yemek yemek bu dünyaya ait olamaz!

    İşte tam olarak beslenme alışkanlığımızın fast fooda hasret düşürmeye başladığı dönemlere gider resimde gördüklerinizle tanışmamız. Sizin mahalle bakalınızda da satılır mıydı bilmem? Ama kesinlikle benim bayıldığım bir abur cubur: sandviç jelibon!


    Uzun zamandır hiç bir yerde bulamadığım bu lezzetle Batum' a giderken mola verdiğimiz Rize Otogar' ında tekrar karşılaştım! Bizim eski mahalle bakkallarında satılanların da markası Rocco Jelly miydi hatırlayamıyorum. Özellikle cheeseburgerin peynirini ilk gördüğümde gerçek burger peynirine benzerliği peynir mi yoksa jelibon mu bu diye düşündürdü beni!
    Aranızda bu jelibonlara ulaşması daha kolay market ya da bakkallarda rastlayanlarınız varsa bir yorum vasıtasıyla ulaşında gönlümüz şenlensiz.



26 Haziran 2012 Salı

Oyunda yapılanlar oyunda kalır.

     Aslında bu yaptığım çok komik bir şey. Ama eğlenceli. Hayatım boyunca oynamayı en çok sevdiğim oyun "sihirli aynacılık" olmuştur. Ve bilirsiniz savaşta olduğu gibi oyunda da her yol mübahtır. Yapılan çılgınlıklar oyunun eğlencesini taçlandırır. 
     Peki nedir bu "sihirli ayna"? Çirkin kadın yoktur bakımsız kadın vardır, mantığı üzerinden yola çıkarak uydurulmuş bir baş yapıt.  Klasik bir öncesi-sonrası durumu aslında ama bu gönderide uçuk olan kısmı şu; küçücük Barbie bebek suratını bildiğim bütün makyaj tekniklerini kullanarak güzelleştirmeye çalışmak!
      Her kız çocuğu gibi bebek suratını tükenmez kalemle boyama tutkusu ve sihirli ayna oyunu beni bu hale getirdi. 



       Üstte gördüğünüz resim platin sarı saçlardan da anlayabileceğiniz gibi ilk hali. Kısa saçın çok daha modern bir görüntü sağladığı gerçeğinin kanıtı olarak bu gönderi tarihe geçsin!

       Aaaa şunu da söylemeliyim. Yanda gördüğünüz gibi ben 3 tel saçı olduğu için bebeğin saçını düz kestim ama bu sezon kesinlikle katlı modeller moda özellikle dalgalı ve kalın telli saçlara sahipseniz artık hepimizin bildiği gibi katlı modeller kesinlikle kurtarıcı.

      Bir ufakta makyaj trendi bilgisi. Yine bu sezon rujlar kırmızı değil pembe. Eğer siz "yok arkadaş ben kırmızıdan vazgeçemem " diyorsanız narçiçeği rengini deneyin. Özellikle sıcak tipli yani açık renk saç ve bronz ten rengine sahip kişiler, narçiçeği rengini bir deneyin derim.   

19 Haziran 2012 Salı

yoo sevgili kurabiye canavarı bunlar bana kadar!

    Uzun zamandır yapmalara da yemelere de doyamadığım bir kurabiye -cookie- var gönderi mönüsünde bugün. Benim için gastronomi kesinlikle bütün bilimlerden çok önde. Yani hiç düşünmeden  ufacık bir kurabiye parçasını kocaman bir gök taşına hatta kök hücreye değişebilirim!

   Bu gönderide before-after yapalım! Neydiler? Ne oldular? Önce;
 
    böyleydiler. Peki kim bunlar? Evet bildiniz! Hani can düşmanımız 3 beyazlar ailesi varya işte onların en tanınmış fertlerinden beyaz un, beyaz şeker...
     malzemeler:
*1 su bardağı un,
*1 su bardağından 1 parmak eksik pudra şekeri,
*1/4 su bardağı kakao,  
*1 paket kabartma tozu,
*3 yemek kaşığı tereyağı,
*1 yumurta. 

     hazırlık:
    Unu, pudra şekerini, kakaoyu ve kabartma tozunu eleyerek bir kaba alıyoruz. Daha sonra soğuk haldeki tereyağını küçük parçalar halinde bu toz karışımına ekliyoruz ve başlıyoruz ezmeye. Yağ ile toz karışımını iyice birbirine yediriyoruz. Bu aşamada hamur kıvamına gelmemesine aldırmayın evet karışım hala toz halde! Bütün yağ parçalarını iyice ezerek olabildiğince homojen bir karışım elde ettikten sonra yumurtayı kırıyoruz. Bir kaşık yardımıyla yumurtayı iyice yediriyoruz. "Cıvık müdürüm afedersin" bu hamur! tepkisini hemen vermeyin lütfen. Şimdi de ağzına poşet ya da folyo geçirerek  30 dk. buzdolabının alt katında bekletiyoruz.
    Evet hamurun kıvamı şimdi kesinlikle daha iyi! 2 tatlı kaşığı ya da dondurma kaşığı yardımıyla pudra şekeri dökülmüş bir tabağa hamur parçalarını bırakıyoruz. Daha sonra elimizle yuvarlayarak pudra şekerli toplarımızı tepsiye diziyoruz. Aralıklı dizmekte fayda var. Sıcaklar herkes gibi benim sevgili kurabiye hamurumu da etkileyerek bir miktar yayılmaya sebebiyet verebiliyor ki bu kesinlikle istediğimiz bir durum. En son olarak fırında 180 C derecede 15 dakika pişiriyoruz.

    Fırından ilk çıktıklarında sert olmalarına bakmayın, bir süre sonra kesinlikle ağızda dağılan harika bir lezzete kavuşacaksınız. Eğer bu kurabiyeyi yaparsanız sizin düşüncelerinizi merak ederim. Lütfen yorum bırakın. 
(Bu harika kurabiyenin tarifini çok eskiden bir internet sitesinden almıştım ama hangi site olduğunu bulamıyorum. Lütfen gören, bilen varsa ve benimle paylaşırsa memnun olurum. Kaynak gösteremediğim için özür dilerim.)
    

13 Haziran 2012 Çarşamba

Barbie kişisi!


    Hakkını verebilmek için başlayalım bakalım! Şöyle açıklayayım Barbie! Baştan belirteyim; bence Barbie bir kişi. Hehe. Dolayısıyla bu yazıda hatta bu blogta Barbie’ yi kişileştirme ögeleri içerisinde görürseniz bana sormayın bu neyin kafası? Evet bildiğiniz gibi her kız çocuğunun en yakın arkadaşı, çocukluğunun en kıymetli sırdaşı ve tabii ki o harika platin sarısı saç.
    Benim ufacık bir Barbie koleksiyonum var. Peki koleksiyon da ne var? Galiba benimkinden daha zengin bir kıyafet dolabı, arabası, bisikleti, harika banyosu, makyaj malzemeleri, dvd oynatıcıları, cd leri… ve daha pek çokları var. Bu noktaya gelebilmeleri için çok çabaladım. Barbie koleksiyonumu ve bloğumu ortak bir paydada buluşturma fikri nedeniyle Barbie başlıklı yazılar görmeye kendinizi alıştırsanız iyi olur. Kendi koleksiyonumdan fotoğrafları bu gönderide paylaşmaya cesaret edemedim. Müzedeki bebekler o kadar havalı ki benim bebeklerim başka bir gönderinin konusu olsun.
    İlk barbie bebeğin, Ruth Handler isimli Amerikalı bir bayan tarafından kızı için çabalamalarının sonucunda üretildiği biliniyor. Tabi ki artık Barbie sadece bir oyuncak bebek olmaktan çok ötede. 1959 yılında çıktığı serüvenin de öyle çok yaşanmışlıkları var ki Barbieciğim’ in. Nerdeyse bütün modacılar Barbie için özel kıyafetler tasarlamışlar. Barbi' nin popülerliğini hiç yitirmediği bir marka değeri var. Bu başka bir yazının konusu olsun o halde. Ama tüketim dünyasının bir ögesi olması benim gibi amatör ruhları biraz acıtsa da biliyoruz ki aslında önemli olan dış güzellik;  yeşil göz, incecik bel, hokka burun değil kalbin ve beynin hükmettiği bir iç güzellik!
 
 
 
  








    Prag' ta harika bir Barbie müzesi var. Prag kalesindeki oyuncak müzesinin üst katı sevgili Barbieciğim' e ait. İlk Barbie bebekle burada tanışma fırsatı yakaladım. Hehe . Beni şaşırtan en önemli nokta şimdi platin sarısı saçların idolü olan sevgili Barbie’ nin zamanında zümrüt karası saçlara sahip olması. Neyse ben çok uzatmayayım.  Biraz fotoğraflar konuşsun. Fotoğraflar Prag' da bulunan Barbie Müzesi' nden.






12 Haziran 2012 Salı

Belki Bizim Maskelerimiz de Büyülüdür!

    Maskeler! Bugünlerde takıntılı olduğum bir konu. Maske deyince Jim Carrey' nin hayat verdiği The Mask gelmiyor değil tabi insanın aklına ama en az O' nun maskesi kadar büyülü bizimkiler de... 
    Bu dönemde kullandığım maskelerin toplu halde fotoğraflarını çektim. Siz bakmayın benim sevgili maskelerim düğüne gitmiş, çıkışta gelin ve damatla fotoğraf çektiren sülale gibi dursalar da aslında hepsinin kullanım zamanları ayrı ayrı. 
    Maskeleri ve peelingleri göz ve dudak çevresi haricinde uygulamamız gerektiğini unutmayalım ki yaşlılık belirtilerimizi olabildiğince öteleyebilelim! Evet cilt temizliği açısından günlük bakımlar çok önemli ancak maskeler ve peelingler olmadan ışıldayan bir cilde sahip olmak hepimizin genlerinde bulunmayan bir şans. Kozmetik dünyası aslında çok kişisel. Benim cildime uyanlar size uymayabilir. Ama okuması zevkli bir gönderi olsun benim derdim o!
       Sivilceli veya problemli ciltlerde doktor kontrolünde olmak gerektiğini hatırlatarak; kapaklarında ufacık numaralandırmalar yaptım ama ben açıklayarak başlayayım:

1. Watsons green tea deep cleasing facial scrub:  Bildiğiniz gibi maske sürmeden önce cildimize peeling yaparak hazırlamamız gerekir ki maske etkisini gösterebilsin. Watsons' un kendi ürünü olan bu küçük ürün fiyat kalite açısından başarılı.

2. Watsons green tea antioxidant deep cleasing mud: Kil maskeleri her dönem vazgeçilmezlerim oldular. Yine bu ürün de fiyat kalite açısından başarılı. Ciltte bıraktığı yumuşak hissi sevdim.

3. Yves rocher radıant skin scrub: Yine bir peeling. Kayısı çekirdeği özlü olması kesinlikle avantajı. Ciltte bıraktığı nemlendirme hissinden dolayı bu üründen kışın daha memnun kalacağımı düşündürdü.

4. Watsons rasberry exfoliating mud mask: Bilmem neden ama bu ürün bana fena halde şekerli leblebiyi hatırlattı. Gerçekten memnun olduğum bir Watsons ürünü. Diğer maskelerden farklı olarak cilde sürüldükten sonra peeling uygular gibi ovalamak gerekiyor.

5. Christian Breton black earth masque: Kil dediğiniz şey işte böyle bir şey! Yumuşacık oluşu ve cildi yumuşacık yapması kesinlikle başarılı.

6. Christian Breton extra help scrub: Peeling işini başarıyla gerçekleştiren bir ürün. İsminde geçen "extra" sıfatını hak ediyor. 

4 Haziran 2012 Pazartesi

Selam! Hehe

Heyecanlı, bir o kadar da meraklıyım! Uzun zamandır beklediğim belki biraz da düşlediğim işler peşindeyim. Ne biliyorsam onları anlatmak, her gün daha çok şey öğrenmek. O halde perde açılsın! Naçizane küçük dünyamın pırlantaları saçılsın...